19 Ocak 2017 Perşembe

Ermenileri Hala Katlediyorlar Ahparig



Ahparig deyince sanki birebir tanışıyoruz gibi anlaşılmasın. Yaşarken seni duymamıştım diyemem. Ama asıl olarak cenazende tanıdım seni ahparig Hrant. Yaklaşık 200 bin kişi vardı. Orada herkes, “Kardeşimsin Hrant!” diye slogan atıyordu. Çocukluğumda Ermeni sözünün küfür veya hakaret sayıldığı ortamdaydım. Yani Türkiye’deydim. Buna rağmen cenazende herkesle birlikte bende, sana, dürüst ve onurlu bir Ermeni’ye “kardeşimsin” dedim ve “Hepimiz Ermeni’yiz!’” sloganına bende katıldım. Metafizik düşünüp bir an senin cenazende bizi izlediğini varsaysak, eminim mutlulukla gülümserdin. Çünkü yalnızca ben değil, orada bulunan ezici çoğunluk Türkiye’de büyümüştü. Eşinin dediği gibi, “bir çocuktan katil yaratan” ülkede büyümüştü. Böyle bir ülkede, bir Ermeni’ye “kardeşim” (ahparig) demek düşünsel ve vicdani bir devrimdir. Bunu başaran kişi sen oldun ahparig. Bu yüzden mutlulukla gülümserdin. 

Sermaye devleti şu an bir çocuğa cinayet işlettirmedi. Kendi ahırında icraat sergiledi. Sergilediği icraat cinayet değildi ama katliamın savunusuydu, yani katliamdı. HDP milletvekili Garo Paylan, mecliste 1915 Ermeni Soykırımını, soykırım olarak ifade ettiği için meclis HDP sıraları hariç herkes ayağa kalktı, kalkmadıysa bile Paylan’a tepki gösterdi. Paylan’a tepki gösterenler, Ermeni sürgünü bile demiyorlar. Anlaşılmayan “tehcir”i kullanıyorlar. Çünkü sürgün, herkesin anladığı ve soru sormaya yönelten bir ifade. Tehcir ama anlaşılmıyor. Haliyle soru da oluşturmuyor kafalarda. Ya da tek soru oluyor: Tehcir ne? Türklüğü her şeyden üstün görürken niye Arapça bir sözcükte ısrar etmelerini nedenini bile sormazlar.

Sürgün sözcüğünü, Sovyetler Birliği’nde Kazak Türklerinin 2. dünya savaşı döneminde sürülmesi için kullanırlar. Sürgünü soykırımla eş anlamlı kullanırlar. Bunu çok fazla kullanamazlar. Çünkü sürgün sırasında ölen pek olmamıştır. Ölenler de sürgünde değil, idam cezası aldıkları içindir. Sürgün ve idamların nedeni ise Kazak Türklerinin NAZİ’lerle işbirliği yapmasıdır. Böylesine onursuzca bir davranışı katiller bile savunamıyor. Savunabilecekleri bir durum olsa, bıktırasıya söylerdiler.  Ama yine de, Sovyetle Birliği’nde sürgünü, soykırımla eş anlamlı kullanıyorlar.

Ne var ki sıra Ermeni’lere geldiğinde sürgün bile demiyorlar. Soykırım sözüne ise alerjileri var. Bu sözü kullanmakta, onurluca davrananlar, senin gibi katlediliyor. Garo Paylan öldürülmedi. 3 oturuma katılmama cezası aldı. Garo Paylan, bir Ermeni öldürülmedi, ama Ermeniler yine katledildi. Bu kez sermaye devletinin meclisinde katledildiler. 

Bundan dolayı Hrant, katledilişinin 10. yılında (katilin yakalandı. Hatta “kahraman” polisler katille poz verdiler, ama gerçek katil, sermaye devleti ceza almadı. Tetikçiler ise, almadı denecek kadar az ceza aldılar), sana dolu dolu, yürekten ahparig diyorum. Katil sermaye devletine karşı, bizler daha çok kardeşliği haykırıp, ete kemiğe büründürmeliyiz. 

Kürt, Türk, Ermeni
Yaşasın halkların kardeşliği!

M. Kurşun

28 Aralık 2016 Çarşamba

Dayanışma Postası'nın Dördüncü Sayısı Çıktı


Wernicke Korsakofflular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi, Yayın Grubu tarafından hazırlanan Dayanışma Postası 4 çıktı. 

WKEMDG'den ve Çeliğe Su Verenlerle Elele Kampanyası'ndan haberlerin yer aldığı Dayanışma Postası'nın girişinde Direnişçiler şiiri karşılıyor sizleri. Devamında yer alan "Yitirdiklerimiz" yazısıyla Vedat Türkali, Tarık Akan ve Fatma Koçak'ı anıyor, yitirdiklerimizin mücadelesini omuzluyoruz hepbirlikte...

Yoksullukla harmanlanmış bu coğrafyaya özgü, okurken kendimizden bir parça bulduğumuz öykümüz var sırada, "Kemik Kavgası"... Ardından direnişçi bir arkadaşımız hidroterapi deneyimini paylaşıyor bizimle.  

Bu sayıdaki dosya konumuz ise "Dayanışma ve Kolektivizm." Giriş yazısında "Nasıl Bir Kolektif"e yanıt ararken, sonrasında "Kolektif Birey Olmak" konusuna değiniyoruz. Dünya ve Türkiye perspektifinde devrimci tutsaklar için dayanışma zemini ne olmalıdır diyor, birlikte neler yapabiliriz pratiğine somut cevaplar vermeye çalışıyoruz. Ardından farklı illerdeki direnişçilerin "Dayanışma ve Kolektivizm" röportajına verdikleri yanıtları okuyoruz...

Güncel politikada ise yeni açılacak cezaevleri ve mahpuslara dayatılan modern kölelik koşullarını değerlendiriyoruz.

İyi okumalar...

Wernicke Korsakofflular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi


22 Aralık 2016 Perşembe

Basın Açıklaması: 19 Aralık'ı Unutmadık, Unutturmayacağız!


Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ), İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, Birleşik Haziran Hareketi Hapishane Komisyonu, Dayanışma Ağı Derneği, 19 Aralık katliamının yıl dönümünde Kadıköy Zeki Göker Kültür Merkezi'nde basın açıklaması yaptı.


Süreyya Operası'nın önünde bir araya gelen insan hakları savunucuları ve tutsak yakınlarının basın açıklaması yapması, OHAL ve Fenerbahçe maçı gerekçe gösterilerek polis tarafından engellendi. Zeki Göker Kültür Merkezi'nde bir araya gelen katılımcılar; 19 Aralık'ta katledilen devrimciler için saygı duruşunda bulundu.

Kurumlar adına açıklamayı Zarife Çamalan okudu. 19 Aralık 2000 yılında devletin on binlerce askeriyle 20 hapishanede aynı anda katliam yaptığını hatırlattı ve 28 tutsağın katledildiğini belirtti. Katliamın sorumluları hakkında göstermelik davalar açıldığını söyleyen Çamalan, davaların çoğunun da zaman aşımı nedeniyle düştüğünü dile getirdi. Maraş katliamını da anımsatan Çamalan, "Tarihi katliamlarla dolu olan TC devleti, bugün de sokağa çıkma yasaklarıyla, OHAL'lerle, KHK'lerle katliamlarını sürdürürken; devrimciler içeride ve dışarıda mücadele etmeyi yıllardır sürdürüyor" dedi.

Daha sonra, 5 Temmuz cezaevi operasyonu sırasında Burdur Hapishanesi'nde tutsak bulunan ve kolunu kaybeden Veli Saçılık söz aldı. Saçılık, "Burada konuşuyor olmak zor, ölüm orucunda olanlar buradayken ama bu zulmü yaşadık. Katliam öncesinde MGK ve Hikmet Sami Türk ortak bir yalana başlamıştı. İçeridekiler örgüt baskısıyla hareket ediyorlar, 8 yıldır hapishanelerde arama yapılamıyor diyorlardı. Bunları söylerken bizim koğuşlarımızda arama yapılıyordu" dedi. Devletin, "Biz içeri gireriz, onları ezeriz, iradelerini teslim alırız" diye düşündüğünü dile getiren Saçılık, o dönem devletin başardığı tek şeyin katliam olduğunu söyledi.

Ardından söz alan HDK Eş Sözcüsü Gülistan Kılıç Koçyiğit ise "Savunduğumuz tüm değerleri yok etmeye hazırlanmış bir devlet aygıtıyla karşı karşıyayız. Hayata dönüş dedikleri katliam operasyonuna utanmadan imza attılar. Bedenlerinden başla bir şeyi olmayan insanların üzerine zehirli gazlarla, silahlarla gittiler. Bu zulüm hala devam ediyor. Vekillerimiz, yoldaşlarımız tek kişilik hücrelerde tutuluyor, tecrit altındalar" dedi.Ülkenin her tarafında devrimci iradeyi teslim alma operasyonları sürdürüldüğünü ifade eti.


19 Aralık direnişçisi Nihat Göktaş, hapishane katliamı sırasında savaşlarda bile kullanılması yasaklanan gazlar kullanıldığını söyledi. O savaş haline rağmen devrimcilerin siper yoldaşlığıyla, kol kola girerek gelen bütün saldırılara göğüs gerdiğini hatırlatan Göktaş, "Ölüm orucundan vazgeçireceklerini düşünüyorlardı. Tek başına bile devrimci iradenin ayakta olduğunu gördüler. Yoldaşlarımız hücre hücre ölürken bile aman demediler. Siper yoldaşlığının bugün daha güçlü örgütlenmesi gerekiyor" diye konuştu.

Basın açıklamasında okunan metnin tamamı:



Kaynak: Bu haber ETHA sitesindeki haberden özetlenmiştir.

20 Aralık 2016 Salı

19 Aralık'tan OHAL'e Direnişimiz Sürüyor...


19 Aralık 'Hayata Dönüş' katliamının yıldönümünde bir araya gelen devrimci demokratik kurumlarla Kartal Pembe Köşk Düğün Salonu'nda 19 Aralık anma etkinliği yapıldı.


Yaklaşık 160 kişinin katıldığı etkinlikte katliamda hayatını kaybedenlerin anısına bir dakikalık saygı duruşunun ardından açılış konuşmasını kurumlar adına Abdülmelik Yalçın yaptı. Yalçın konuşmasında şunları söyledi:
19 Aralık, bu toprakların hapishane tarihinde bir milattır.
19 Aralık, insanlığın hapishane tarihinde bir milattır.
19 Aralık, devletin şiddet ve zorbalıkla somutlaşmış varlığının en büyük göstergesidir.
19 Aralık, egemenlerin silahlarına karşı özgürlük halayına duranların Direnişidir.
Bundan 16 yıl önce devrimcileri zindanlarda yakanlar; o günden  bu yana, tutsakları ring araçlarında diri diri yakmaya, işkencelerde katletmeye ve tecritle yıldırmaya devam ediyorlar. Zindandakilere, aynı özgürlük türküsünü bugün de söyleyenlere yönelik baskı ve şiddet politikasıysa artarak sürüyor.
Ama bizler biliyoruz ki, devrim mücadelesini zindan cephesinde sürdürenler özgürleşiyor. Devrimci yüreklerini, bedenlerini hapseden beton duvarları yıkıyorlar. Özgürlük mücadelesinde, bizi, birbirimize bağlıyorlar.
Yüzyıllardır söylenen özgürlük türkümüzün mısraları asla susmayacak. Bu türkünün ezgileri, 16 yıldır tükenmedi ve bundan sonra da tükenmeyecek.
Bugün burada 19 Aralık'ları unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı bir kez daha göstermek için beraberiz. Ve bu beraberliğin, bu dayanışmanın, beton duvarlarla, dikenli tellerle, demir parmaklıklarla bölünmesine asla izin vermeyeceğiz.
Devrimci yürekler, yıkılacak hücreler! 
Açılış konuşması sonrası Tiyatro İmge sahne alarak “ÇARK” adlı oyunu sergiledi.


Ölüm Orucu Direnişçileri Esmehan Ekinci ve Mehmet Acettin söz aldı. Ekinci, katliam sırasında tutsakların barikat kurarak direnişinden söz ederken Acettin ise devrim ve sosyalizme mücadelesine saldırıların hala devam ettiğini ama devrimci iradeyi teslim alamayacaklarını ifade etti.


Daha sonra Ölüm Orucu Direnişçisi Muharrem Kurşun'un Adana'dan gönderdiği ve Suruç Gazisi Güneş için destek istediği mesajı okundu.
Merhaba dostlar,
Hacer Arıkan, “devrim çok güzel olacak, çünkü ben ona güzelliğimi verdim.” demişti. Sözleri hüzün değil, coşku yüklü, devrim coşkusu yüklü. 19 Aralık direnişi, Hacer gibi bende de hüzün değil, devrim coşkusuyla dolu bir anı olarak yer alıyor. 19 Aralık’ta çok ağır bedeller ödedik ama biz kazandık, devrim kazandı. Çünkü devrimcileri, devrimi teslim alamadılar. Alamayacaklar da. Bu yüzden hapishanelere hala azgınca saldırıyorlar. Bizler de 19 Aralık’ın yıldönümünde buradan, dışarıdan içeriye dayanışma köprüsü kurmayı başarmalıyız.
Bir de dostlar, 19 Aralık devrime yönelik bir saldırıydı. Suruç katliamı da böyle bir saldırıydı. Güneş Erzurumluoğlu, Suruç katliamından sağ ama yaralı kurtuldu. Güneş, 20 Temmuz 2016’da bir mektup yazdı sosyal medyada. “İyileşmek için umudum var, ama param yok…” diyordu. Buradaki tüm duyarlı dostların Güneş’i iyileştirmek boynunun borcu olmalı.
Yaşasın 19 Aralık direnişimiz!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Sunuculuğunu Zeynep Kınalıipek ve Ziya Karagül'ün yaptığı etkinlikte Beksav Müzik Topluluğu, Adalılar, Alamor, Haluk Tolga İlhan ve Deniz Esmer sahne aldı. Gecenin sonuna doğru sahneye çıkan Direnişçiler Korosu, diğer müzik gruplarıyla birlikte Çav Bella marşını söylediler. Kırmızı karanfillerin dağıtıldığı gecede kapanış konuşmasını Mine Nazari yaptı. Nazari kapanış konuşmasında şunları söyledi:
Eğer zindan düşmüşse payına , can bedeli kavgandan...
Eğer işkence sarmışsa geceni gündüzünü...
Orada en çok duvar vardır , ne yana dönsen yüzünü; ama sen duvarlara değil yoldaşına yaslarsın sırtını ve işte öyle karşı koyarsın işkenceci cellatlara , ki adı direnişdir, dayanışmadır...
içeride, dışarıda sırtımızı yaslayabileceğimiz yoldaşlarımız, dostlarımız, kardeşlerimiz oldukça mutlaka biz kazanacağız...
Bu bilinçle , burada bir kez daha yürek bölüştük.
Bir başka direniş geleneğimiz olan; her durumda bir arada, yan yana durmanın sevinciyle hepinizi selamlıyoruz..!

Sanat terapisine katılan direnişçi arkadaşların yaptığı resimlerin sergilendiği etkinlikte, hasta tutsaklar için masa açıldı ve etkinliğe katılanlar sonradan gönderilmek üzere hasta mahpuslara kart yazdılar. Sanatçıların seslendirdiği ezgilerle birlikte halaylar çekildi, hep bir ağızdan Nazım Hikmet'in "Vız Gelir, Bize Vız" şiiri okundu.








19 Aralık Katliamı Söyleşisi [İnfial]


4 Ölüm Orucu Direnişçisiyle "19 Aralık Katliamı Söyleşisi" İnfial’de Gerçekleştirildi...


Söyleşide 1996 hücre sistemine karşı direniş, 1999 Ulucanlar Katliamı, 19 Aralık Katliamı, OHAL’e uzanan süreç ve OHAL’de devrimci tutsakların hapishanelerde gittikçe kötüleşen durumu konuşuldu.Tüm bu direniş süreçlerinin içerideki ve dışarıdaki yansımalarının aktarıldığı söyleşide, ölüm orucu direnişçileri mağlup olduklarını ancak hiçbir zaman mağdur olmadıklarını, yaşanan tüm kayıplara rağmen zaferin yine de direnme iradesini gösterenlerde olduğuna, değerlerinden ve inançlarında hiçbir zaman tereddüt etmeyenlerin mağlup olsalar da tarih karşısında açtıkları yolda asla unutulmayacaklarına vurgu yaptılar.

19 Aralık’tan OHAL’e Direniş Sürüyor!

Unutmadık, Affetmeyeceğiz!

Kaynak:http://sosyalsavas.org/2016/12/infialde-ulucanlar-ve-19-aralik-katliami-soylesisi/

"Tutuşur Duvarlar Ardında Açlığa Direnen Canlar" [Görülmüştür]



Görülmüştür  Ekibi’nden Gamze Yentür’ün  Ölüm Orucu Direnişçileri Fatime Akalın ve Muharrem Kurşun ile Söyleşisi...



          19-22 Aralık katliamı ve direnişi üzerinden tam 17 yıl geçti.  Sermaye devletinin 'Hayata Dönüş' adını verdiği katliam sırasında, 20 hapishaneye eş zamanlı operasyonlar yapıldı.  Bu operasyonlar sırasında 28 devrimci tutsak katledildi ve onlarcası yaralandı.

Operasyona; binlerce polis, asker, gardiyan ve özel tim katıldı. Operasyon sırasında da uzun namlulu silahlar, çivili sopalar, kimyasal silahlar ve 5000’in üzerinde farklı türde gaz bombası kullanıldı. Tek talepleri ‘tabutluk’ olarak nitelendirdikleri  ‘‘F TİP’i Hücrelere’’ girmemek olan tutsaklar bu operasyonu büyük bir direnişle karşıladı.  

Sermaye devleti katliamı yapmak ile kalmayıp bir de katliamı yapanlara ‘üstün hizmet madalyası’ verdi. O günlerden bugünlere hapishanelerde baskı, tecrit ve işkence her geçen gün artıyor.

19 Aralık direnişinin yıl dönümünde katliamı yaşayan ölüm orucu direnişçisi Muharrem Kurşun ve Fatime Akalın ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

             Fatime Akalın: 96 Yılının Eylül ayında İzmir’de gözaltına alınıp Ankara’ya götürülen Akalın, burada tutuklanarak Ulucanlar Hapishanesi'ne konuluyor. 19 Aralık operasyonu haricinde de Ulucanlar katliamı ve direnişini de yaşayan Akalın; 19 Aralık operasyonu sırasında Niğde Hapishanesi’nde tutsak. Niğde’den sonra Gebze’ye gönderilen Akalın buradan tahliye oluyor. İki dönem önce Ankara İHD şube yöneticiliği yapan Akalın, hala mücadele etmeye devam ediyor.

            Muharrem Kurşun: Tıpkı Akalın gibi mücadeleye devam eden Muharrem,  ilk hapishane deneyimini 1991 yılında yaşıyor. İşkencecilerin deyimiyle “Buca palas”ta, yani Buca kapalı Hapishanesi'ne iki kere tutuklanarak tutsak düşüyor. Buradan sonra 95 Eylül’ünde Ulucanlar Kapalı Hapishanesi’nde tutsak olan Kurşun, görülen mahkemeler sonucunda 24 yıl ceza alıyor. Ulucanlar'dan sonra Çankırı E tipine gönderilen Kurşun, ÖO(Ölüm Orucu)  direnişine burada başlıyor.  19 Aralık sonrası ise Sincan hücrelerine ilk götürülen gurupta bulunanlar arasında. 3 ay sonra 21 Mart’ta Cengiz Soydaş ölümsüzleşince; sermaye devleti haftasına kalmadan tüm ÖO direnişçilerini hastanelerde tutmaya başlıyor. Muharrem de kendi deyimiyle ‘Ankara Eğitim Araştırma Hapishanesi’nden’ yaklaşık 5 ay sonra tahliye ediliyor, 2013’te tahliye olması gerekirken. Kurşun, tahliye etmelerinin sebebinin ‘Direnişi‘ kırmak için olduğunu ifade ediyor.

En temel talebimiz hücrelerin yıkılmasıydı

1-Ölüm orucu direnişçisi ve katliamı yaşamış biri olarak; evvelce neden ölüm orucu yapmayı seçtiğinizi ve bu direniş sırasında ki talepleriniz nelerdi onlardan başlayalım isterseniz?

Muharrem: Ulucanlar katliamı, hücrelere geçiş için, sermaye devleti açısından bir tür ön hazırlıktı. Ulucanlar'da katliam yaptı devlet, ama devrimci tutsaklar yiğitçe direndi. Bize direniş bayrağını teslim edip ölümsüzleştiler. Aslında Ulucanlar'da devrimci tutsaklar hücrelere karşı direnmişti. Hücreleri mekân anlamında daraltmamalı. Tutsakları hücrelere koyarak, teslim almayı amaçlıyorlardı. Ulucanlar'da yoldaşlarımız teslim olmayacağımızın altını 10 karanfille çizdiler. Dışarıda hücre karşıtı muhalefet gelişmişti. Deyim yerindeyse bu mücadeleyi zaferle taçlandırmak gerekiyordu. Bunun da en uygun yolu ÖO direnişiydi. 20 Ekim 2000’de TKİP, DHKP/C ve TKP(ML), (MKP) ÖO direnişine başladı. En temel talebimiz hücrelerin yıkılmasıydı. Mekânsal anlamda yıkılması…

Fatime: Ulucanlar katliamı ile devlet planını, niyetini açıkça belli etti. Beklediğimiz hücre tipi saldırısının fitilini böylelikle ateşledi.
Bizler,  siyasi tutsakların daha önceki deneyimlerinden de bildiğimiz gibi böylesi bir saldırıya yine bedenlerimizi açlığa yatırıp irademizi kullanmakla karşı durabileceğimizi düşündük. Hatırladığım tek talep hücre tiplerinin kapatılması talebidir.
Devletin zor aygıtı ile donanımlı gücü karşısında baş eğmeyi reddeden devrimci irade çarpıştı

2-Katliam ve direnişin yaşandığı geceye dair neler söylemek istersiniz?

Muharrem: Sabaha karşı 5’te saldırıya başladılar. 20 hapishanede olduğu gibi bizde direndik. Direnişle onları püskürtemeyeceğimizi biliyorduk. Onlara bizi teslim alamayacaklarını direnişimizle gösterdik. Hemen belirteyim: ÖO direnişine ölmek için değil, ölümü göze alarak, kazanmak için girdik. Feda eylemi sadece biçim olarak değil, nitelik olarak da farklı. Feda eyleminde bulunanlar, yoldaşlarını korumak için kendilerini feda ettiler. Bu birincisi. İkincisi ise misal Çankırı’dan Hasan Güngörmez 9 gün sonra, İrfan Ortakçı ise 2 gün sonra ölümsüzleşti. Ümraniye’de Ahmet İbili feda eylemi sonucu değil, kurşun yarası sonucu ölümsüzleşti.
Bir de 19 Aralık günü, ÖO direnişinde olmayan tutsaklar, biz ÖO direnişçilerini canları pahasına korumaya çalıştılar. Misal, yoğun gaz bombaları altındayken, Eyüp Baş, elindeki bezi kendine değil, bana siper etmişti. Öyle bir anda onun yaptığı, bizi canları pahasına korumanın sadece bir örneği. Ki 19 Aralık direnişi bu örneklerle dolu.

Fatime: İlk Katliam provasını Ulucanlar ile yaptılar. Ulucanlar'da; öldürecekleri devrimcilerin adlarını okuyarak gelen katiller bir yana; o gecenin diğer yanı diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölme iradesini taşıyan devrimcilerdir. Kurşun yağmurunu halaylarla karşıladılar. Kendi aralarındaki tüm ayrımları bir köşeye bırakıp düşman karşısında yekvücut oldular. Ulucanlar'ı yaşamak benim için onurdur.
Ulucanlar'dan sonra beni Niğde Hapishanesi'ne sürgün ettiler.  19 Aralık gecesi de Niğde Hapishanesindeydim. 8 Kadın tutsağa onlarca teçhizatlı asker müdahale etmeye gelmişlerdi.  Niğde Hapishanesi'nde kadın tutsakların yarısı direnişçiydi. Direnişin ilerleyen günleri idi B1 vitamini yanlış hatırlamıyorsam almıyorduk. Açlığın doğal sonucu fiziki güçsüzlüktü. Ama üstüne basarak söylüyorum fiziki dezavantajımıza rağmen koğuşumuza girmeleri kolay olmadı. Tam zaman vermem imkânsız. Hem koğuştan çıkarılıncaya kadar hem hastanede zorla müdahale girişimlerine karşı, son kişimize kadar direndik.  Sonrasında koğuşa geri döndüğümüzde doğal "doğal" yani karmakarışık bir koğuş bulduk. Ama bizim için diğer hapishanelerde neler olduğu çok daha önemliydi. Ölüm Orucu direnişimiz sürmeye devam etti. Çünkü ben değil  ‘biz’ önemliydi. ‘Ben’ bizim içinde kendini anlamlandırabilir. Yoksa sistemin kara delikleri içinde yutulmaya mahkûm olur. Niğde Hapishanesi için söyleyebileceğim gerçekten devletin zor aygıtı ile donanımlı gücü karşısında baş eğmeyi reddeden devrimci irade çarpıştı.
Saldırıya karşı yapabileceğimiz tek şey direnmekti.

3-Bilançosu ağır bir katliam ve direniş oldu. Katliamda yaralanan ve hala hapishanede olan katliamdan kaynaklı birçok hastalığı olan hasta tutsak var hapishanelerde. Sayıları da gittikçe artıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Muharrem: 19 Aralık’ta 28 ÖO süresince 122 canımız ölümsüzleşti. Bu ağır bedele karşın hücreler mekânsal anlamda yıkılamadı. Ama siyasal, moral olarak yıkıldı. Çünkü devrimci tutsaklar şahsında devrimi teslim almaya çalıştılar, ama alamadılar. Hapishanelerdeki saldırıların sürmesi, artması tutsakları teslim alamadıkları içindir. Alamayacaklar da… Daha ağır bedeller ödenmemesi için dışarıdan içeriye güçlü bir dayanışma köprüsü kurmak gerekiyor. Bu köprü kurulamazsa, içeriden yazık ki daha çok tabut çıkar.

Fatime: Bilanço hesabı toplumsal olaylarda geçerli değil aslında. Saldırıya karşı yapabileceğimiz tek şey direnmekti. Direndik.  Hapishaneler devrimciler tarafından okul olarak kullanıldı ama egemenlerde bunu boşa düşürme arayışında oldular her zaman. F Tipi hücreler insan öğütme mekânları olarak kurgulandı ve yaşama geçirildi. Hücrelerin mimari yapıları içindeki uygulamalar öğütme, hiçleştirme amacına göre planlandı. İradelere diz çöktüremeyince fiziki yöntemi devreye sokuldu. Hücre tipi zaten bir insanı hasta etmek noktasında son derece uygun. Mekândan sonra uygunluğa beslenme ve tedavilerin engellenmesini eklenince tablo tamamlanıyor. Hasta tutsaklar ciddi bir sorun gerçekten. Bu tablonun karanlık yüzü. Ama en karanlık zamanlarda dahi susmayan insanlar, direnen insanlar geleceğimizi aydınlatacak.
F tipleri insanı öğütme yeri, ama devrimciliği öğütme yeri değil.

4-Son olarak F tipleri için insanı öğütme yerleri diyorsunuz. Peki sizce bugün sermaye devleti bunu becerebildi mi yani F Tipleri’nde tutsakları teslim alabildi mi?

Muharrem : Evet, F tipleri insanı öğütme yeri, ama devrimciliği öğütme yeri değil. Saldırıların yoğunluğu bile bunu gösteriyor. Demin de söylediğim gibi, tutsakların asla teslim olmayacağına inanıyorum. Tutsakların bu direnişi dışarıdaki bizlere moral oluyor. Ama güçlü bir dayanışma köprüsü kuramazsak, bu moral yeni acılarla bezenecek.

Fatime:  F tiplerini açtı devrimci harekete ağır darbeler vurdu. Teslim alabildiniz mi sorusunun yanıtı net bir şekilde hayır teslim alamadı alamazda! Bu imkânsız çünkü biz ezilenlerin geleceğinin temsilcisiyiz.
Süreç tarihsel olarak yaşanıyor aşılacak. Sadece günümüzde sosyalist devrimci durgunluk yaşanıyor. Ama sonsuza kadar sürmeyecek tarihsel bilincimiz bu günlerin geçici olduğunu bize söylüyor.

***

Görülmüştür Notu: Yazı başlığı Grup Yorum'un Feda Türküsü'nden alınmıştır.

Kaynak:http://gorulmustur.org/icerik/tutusur-duvarlar-ardinda-acliga-direnen-canlar

13 Aralık 2016 Salı

19 Aralık'tan OHAL'e Direnişimiz Sürüyor Etkinliğinde Buluşuyoruz


19 Aralık 'Hayata Dönüş' katliamının yıl dönümünde bir araya gelen devrimci demokratik kurumlar "19 Aralık'tan OHAL'e Direnişimiz Sürüyor" etkinliği düzenleyecekler. Böylesi bir günde kurumların ortaklaşa bir etkinlik düzenlemesi ise son dönemde artan devlet saldırılarına karşı dayanışmayı ve bir aradalığı göstermesi bakımından son derece önemli.

18 Aralık günü saat 16.00 da başlayacak etkinlikte, Beksav Müzik Topluluğu, AlaMor, Adalılar, müzik gruplarının yanı sıra Haluk Tolga İlhan, Deniz Esmer gibi müzisyenlerde sahne alacak. Kartal'da bulunan Pembe Köşk Düğün Salonu'nda düzenlenecek gecede Beksav Tiyatro İmge'de oyunlarıyla izleyiciyle buluşacak.

Eşitlik ve özgürlük mücadelesi sırasında 19 Aralık katliamını yaşamış direnişçi arkadaşların kendilerinin hazırladıkları ve katliamın tarihsel arka planını aktaracakları sinevizyon gösterimi ile direnişçiler korosu da etkinliğin başlığına yaraşır nitelikte direnişe devam mesajı veriyor.

Etkinliği düzenleyenler; Dayanışma Ağı Derneği, BEKSAV, YÇKM, MKM, İHD İstanbul Şb. Hapishane Komisyonu, Önder Babat Kültür Merkezi, Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi, Zeki Göker Kültür Merkezi, Devrimci Kültür ve Dostluk Derneği, Maltepe Sokak Kültür Derneği, Birleşik Haziran Hareketi Hapishane Komisyonu, Devrimci 78'liler Derneği, Adnan Yücel Kültür Merkezi...

Tüm devrimci demokratları bu gecede bir arada olmaya ve dayanışmayı büyütmeye bekliyoruz...

Wernicke Korsakofflular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi